14.8.09

Klon Hayatlar

Acaba kimse düşünmüyor mu bu hayatı kaç kişilikli yaşadığımızı? Kaç kadınız, kaç erkek, kaç çocuk, kaç ruhuz.. İçimizdeki sesleri hep bastıran mıyız yoksa çığlık çığlığa bağırtan mı?..
Kimse inkar etmesin bazen cenazenin ortasında gülmek istediğini ya da bir toplantıda karşı sandalyede oturan adamın kol kaslarını düşündüğünü.. Arkadaşının düğününde hüzünlenmediğini ya da gülümserken içten içe ağladığını..
Bu hayatta çok kimlikle yaşıyoruz. Rollerimize göre değişiyor belki de.. Anne olmak şefkati getiriyor patron olmak ciddiyeti.. Peki ama neden bu kadar ödün veriyoruz ruhumuzdan?.. Ya da bunlar birer ödün mü emin değilim.. Her zaman , her istediğini, istediğin yerde yapamaman bir olgunluk olarak nitelendirse de, ya da bizi çocuk, kedi, köpek olmaktan ayırsa da ben bazen sıkılıyorum ya. Bazen sabahlara kadar hazırladığım raporları uçak şeklinde sunmak istiyorum patronuma ya da canım sıkkın olduğunda gizli gizli tuvalet köşelerinde değil de yolun ortasında oturup, ellerimi yerlere çarparak bağırarak, küfrederek ağlamak istiyorum, umursamadan kimseyi. Sıkıcı bir konuşmanın ortasında karşımdakine bir tokat atıp yeter sus demek istiyorum kimi zaman, sıkıldım, başım şişti sus artık demek.. Ama yalandan konuya dahil olarak geçiştiriyorum bu kıymetli zamanları. İkiyüzlülük mü bu ya da samimiyetsizlik mi? Yoksa aksine ilerleyen yaşların vermiş olduğu bir yükümlülük mü? Ya da içindeki özgürlük canavarının, ruhundaki melekle savaşı mı?..
Aklından geçeni yapamamanın, ruhunu kopya kopya çoğalttığını görürken asıl gerçek olan tek kopyayı tükettiğini fark edemiyor insan bazen. Sorumluluklar, zorunluluklar, yükümlülükler cesur insan bırakmadı bu hayatta kanımca. Kaç kadın kimbilir kocasından yediği dayakların acısını, eski sevgilisini düşünerek yendi? Yoksa kapının kenarına vurdum yalanlarının nasıl türediğini mi tartışmak lazım.. Babasının, annesinin, törelerinin korkusuna eşcinsel olduğunu gizleyip, ömrünü asla sevemeyeceği bir kadına, baş koyduğu yataktan asla haz alamayacağı bir evliliğe veren insanlar var bu dünyada. Onlar kaç kopya dersiniz? Kimisi baba rolünü bile üstleniyor üstelik.
Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde birgün bir komşunuzu görebilirsiniz. Aslında ne kadar da sakin kadındı, nasıl sessizdi, havuçlu keki de pek güzeldi yorumlarınız, onun kendini öldürdüğü haberin üstüne düşer. Meğer kan içmiş de kızılcık şurubu demiş kadıncağız dediğimiz nokta, onun aslıyla tanıştığımız, kopyalarını gözden geçirdiğimiz yerdir.
Merak ediyorum da bu dünyadan göçerken, geride kaç kopya, kaç siluet, kaç asıl, kaç suret bırakacağız.. Hangilerine gerçekten üzülen kopyalar, hangilerine asıllar kalacak?.. Siz iyisi mi beraber uyuduğunuz bilmem kaç yıllık eşinize de, her hafta evinizi temizleyen o kadıncağıza da sakın güvenmeyin. Gerçeğine ulaşmaya çalışın, çünkü yüzünüzü güneşe çevirirseniz gölgeleri göremezsiniz. O zaman işte beraberce yaşamamanın, el ele yaşlanmanın da hiçbir anlamı kalmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder