23.6.10

Sismik Deneme

Hani ’99’da büyük deprem olduğunda deprem dedemiz Işıkara demişti ya, kapının önünde içinde her türlü ihtiyacınızı karşılayacak şeylerin bulunduğu bir bavul bulundurun diye.. Deprem sadece yerkabuğunun içindeki kırılmalarla ortaya çıkan titreşimler değildir bir insan hayatında, olmamalıdır da.. Evet bavulları, çantaları hep toplu durmalı insanın kapının önünde.. Çünkü dayanışma, çünkü güven sismik dalgaların çok ötesinde değil. Hemen yanı başında.
İhanetlere, terk edilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı insan. Yalnızlığa tıpkı 30 senelik kocana alıştığın gibi alışmalı.. Caddeler dolusu ıssızlıkla baş başa yaşamayı bilmeli ve masaya tek tabak koymayı ve o tabağa da az yemek koymayı. Sabah gözünü açar açmaz "Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz" dizelerini geçirmeli aklından. Kahvaltısını ederken televizyonda bireysel terörü izlemeli. Bireysel ölümleri, bireysel kayıpları.. Toplumsal sessizliğe inanmalı, cevapsızlığa ısınmalı.. Sessizliğin, haksızlığa alkış olduğunu bilerek...
İnsanı ayakta tutan haklı olmanın hafifliği, gururudur.. İşte bu yüzden geceden kalma şiş gözlerine, sabah aynada onurla bakmalı insan. Kendiyle hesaplaşmalı ve kendiyle hüzünlenip kendiyle eğlenmeli. Her an ayağa kalkıp gidebilecek kadar cesur, gittiği için pişman olmayacak kadar mağrur ve hep kalıp savaşacakmışçasına gözü pek olmalı yalnız insanın..
Çünkü ancak o zaman sessizliğin kopan fırtınalardan daha etkili olduğunu görür.
Bavul olmasa bile bir küçük sırt çantası da yeter. Korkulu bakmamalı yollara ve alışmalı yalnızlığa..

Felluce'yim ben!

Felluce'yim ben...
Yıkık, harap, mağrur ve asi...
Medeniyet denilen arsız yalanın tekzibi...
İşgale uğradım, yağmalandım, kana bulandım.
Evlatlarım ceset ceset yatar caddelerimde...
...dünyanın gözleri önünde...
Sofrasında yer aradığınız bir ziyafetin zor lokmasıyım.
Barbarların istilası karşısında Şark'ın nefs - i müdafaasıyım.

Bayramdı.
Çatışma vardı.
Cuma sabahı camide vuruldum.
Yerde can çekişirken bulundum.
Yaradan'ın evinde, Yok - eden vardı o gün...
Aradıklarını söyledikleri kitle - sel imha silahlarıyla geldiler.
Kafama nişan alıp, beynimi deldiler.
Dağıldı kafam, parçalandı yüzüm.
Kızıla kesti dayandığım duvar;
Kendi kanıma gömüldüm.

Tanırsınız beni...
Vietnam'da beynine kurşun sıkılan da bendim;
Filistin'de taşlarla kolu bacağı kırılan da...
İzmir'de ilk kurşunu atan da...
Hepsinde suçum aynıydı:
İşgalciye karşı ülkemi savunuyordum.
Ve kanlar içinde yattığım yerden dünyaya, unuttuğu bir yemini, "isyan"ı
hatırlatıyordum.

Fakat ne mümkün!
Katilim, benden çok önce dağıtmış dünyanın beynini...
Kara bir perde inmiş Ademoğullarının gözüne...
Görmüyor, duymuyor, ses vermiyor.
Susuyor riyakarca...
Aslan tarafından parçalanan avın artığına göz dikmiş sırtlanların iştahıyla...
...susuyor, katliama ortak olma pahasına...

Şimdi yalanlar söyleyecekler sana...
"Özgürlük götürdük, onun için öldürdük" diyecekler.
Bir tek yüzüm var, bunun karşısına koyabilecek.
Bu darmadağın, bu delik deşik, bu kanlı yüz, feneri olsun kör gözlerinizin...
Felluce adını, zulmün defterine yazın.
Ve asla unutmayın.
Dönerim bir gün; mazlumun ahı gibi çıkar gelirim.
İsyanlarla, sandıklarla... olmazsa, belime sarılmış bombalar, cephane yüklü
kamyonlarla...
"Terörist" diye işitirsiniz manşetlerde adımı yine; büyüğüne tapar, küçüğünü lanetlersiniz.
Suçlunun savcı, mazlumun sanık olduğu bu sefil mahkemede, adım adım faşizme gidersiniz.

Ödersiniz bedelini sükutunuzun...
Bir gün pişman olursunuz.
İşte o gün hatırlayın beni:
Ben, Felluce'yim.

21. asrın kabristanı, insanlığın son kalesiyim.

C.D