29.10.09

Adım Adım

Birkaç kez aşık oldum. Bir keresinde yağmurun altında ağladım. Koşarken yere düştüm, yine kalktım. Şemsiyem uçtu. Peşinden koştum. Kendimden vazgeçtim sonra. Sonra da kendimden vazgeçmekten vazgeçtim. Cümlelerin başını süsleyip , sonunu unuttum. Unuttuğum sadece gerçeklerdi. Benim adı Aşık Veysel.

Aldattım. Bir dakikasında bile pişman olmadım. Ve ağlattım. Benim için gözyaşı dökenlerin yüzüne kezzap attım. Cayır cayır yanmalarını izlerken puro içtim. Dumanımı ciğerlerimin en derin yerinde sakladım. Kimse bulmasın, kimse kusmasın diye. Benim adım Brütüs.

İnsanlara umut verdim. Verdiğim umutları geri aldım, yarım baget ekmeğin arasına koyup yedim. Üstüne ağrı kesici içip uyudum. 19 yıl boyunca uyanmadım. Uyandığımda çürümüştüm. Benim adım Jan Valjean.

Az yedim, çok içtim. İçki ayırmadım bazen. Bazen de dans ettim türk sanat müziğinde. Bardaklar kırdım duvarlarda. Toplarken ellerimi kestim. Akan kanlar tüm bedenimi sardı. Benim adım Madam Despina.

Gözlerimi kapattım bazen. Karanlıklara gömdüm kendimi. Uzun koridorları arşınladım. Tırnaklarımla duvarları kazıdım. Çıkan sesten saç diplerim ürperdi. Gidip kestim. Dökülen saçları evimin bahçesine gömdüm. Benim adı Zorro.

Rüyamda Jim Morrison’ı gördüm. Sabah uyandığımda okyanus yıkadı beni. Doğruldum, birkaç şiir okudum. Birini hemen unuttum. Diğerini çayıma şeker diye kattım. Eridi. Son şiiri ezberledim. Son mısraya geldiğimde ağlıyordum. Benim adım Sensei-San.

Bana tepeden baktılar, bir aptal gördüler. Bana aşağıdan baktılar, bir Tanrı gördüler. Ve bana tam karşıdan baktılar, kendilerini gördüler. Benim adım Charles Manson.

Aynaya baktım. Tükürdüm yüzüme. Duvardan yere kadar uzadı salyalarım. Bir kelebek uçarken salyama takılıp düştü. Yerden aldım. Avuçlarımın içinde çırpınırken üstüne tükürdüm. Acı çekmesin diye değil, boğulan kelebek görmek için. Benim adım George Bush.

Sek sek oynayarak yalanlar söyledim. Herkese hikayeler anlattım. Çoğunu unuttum. Sonra da unuttuğumu unuttum. Diyar diyar gezdim. Türlü türlü insanlar tanıdım. Hiçbirini sevmedim. Sevmiş gibi yaptım. Sevişmiş gibi yaptım. Benim adım Nasreddin Hoca.

Hastalandım. Gözlerim kör oldu. Körebe de hep ben kazandım. Kötürüm kaldım. Uzun atlamada şampiyon oldum. Kaşarlı tostun arasına dilimi koydum. Dilsiz kaldım. Kafayı yedim. Beynimi oltama yem yaptım. Kalbim kırıldı. Direk çöpe attım. Acılarımla beslendim. Benim adım Quazimodo.

İsmimin anlamını bildim bileli güldüm. Her mevsimde, her havada, her şartta değişen, bir gözyaşı tanesiyle açılan, siyah boğazlı bir kazakla kapanan bir renktim ben. Renklerin içinde asla gerçek tonunu tutturamayan tek renktim. Bütün renkler bendim. Asıl adım Ela idi.

11.10.09

Haşmet, Reha ve Ben

Gece hayatından uzak kaldığım haftalar boyunca düşündüm de, bir eksiklik gediklik var mı diye..yokmuş! Dün akşam çok sevdiğim birinin deli gibi kalabalık doğumgünündeydim. Aklımın alamayacağı kadar çok insan, çok alkol, çok entrika, çok dedikodu, çok çok çok… içtim :)
Enteresan olan hiçbir şey değişmemiş. Hala sevgilisi olanlara fesat gözlerle bakılıp, yalnız olanlara sinsi sinsi yanaşılmaya çalışılıyor. Ve toplumun –zaten bildiğim- korkunç ikiyüzlülüğüyle bir kez daha karşılaştım. Kadın ve erkek arasındaki ayrım, sanırım modern hayatla beraber daha da kocaman bir boşluk haline geliyor gün geçtikçe. Bahsettiğim konu çapkınlık. Aslında çapkınlık bir ihtiyaçtır, bir nefes, bir moladır. Ama türleri var tabii. Zararlı olanları, zararsızları ve gereksizleri.
Kadınlar birkaç bakış attığında etrafına hala farklı algılanıyorlar ve erkekler bunu yaptıklarında hatta işi çok çok daha ileriye götürdüklerinde itibar sahibi oluyorlar. Erkeklerin çapkınlık nedeni aslında özgüven eksikliğinden gelir. Daha çok beğenilmek, daha çok ilgilenilmek, çevreleri tarafından konuşulmak isterler. Ama kadınlar farklıdır. Onlar şefkat, sevgi çapkınıdır. Hiçbir erkek gereksiz bir kadınla bir gece geçirdim diye üzülmez, bunu dert etmez. Bu kadınların pişmanlığıdır. Bir geceden fazlası olmayan yani one night stand bilemedin two night stand ilişkilerde erkek bir artı daha kazanırken, kadınların hanesine eksi yazılır.
Gözlemlediğim kadarıyla, güzel bir kadını karşısına almayı başarabilen erkek çok fazla konuşmuyor. Genelde anlamlı anlamlı bakmaya çalışıyor ve kadının garson modelliğini üstlenerek sürekli içkisini tazeliyor. Gözlerinin içine bakıyor. Ama karşısında çirkin bir kadın varsa, zaten ceptedir güvencesiyle daha çok konuşup esprilerine espri katarak kadını daha da hayran bırakmaya çalışıyor kendisine. İçki falan da ısmarladığı yok. Kendisi daha fazla içmeyi tercih ediyor. Şu abuk subuk “çirkin kadın yoktur az votka vardır” baskılı t-shirtleri giyen tiplemeler bunlar.
Neyse kendime barda nihayet bir yer buldum ve oturdum. İşte saat 2 ye falan geliyordu. Konu konuyu herkes de iyice bir açmış. Kadınların en büyük sırlarını açmaya başlamışlar bile. Ah ahhhhh ne büyük hata!! Eski sevgili konusu erkek için dayanılmaz bir fırsattır. Konuyu illa ki döndürüp dolaştırıp oraya getirirler ki zayıf noktadan vurup, verdikleri o birkaç saatlik yoğun şefkatle amaca ulaşabilsinler. Ve benim zayıf bünyeli kadınlarım, birkaç shot ardından hep bunu yerler. Neyse iyice kulak kabarttım. Durum aynen yukarıda bahsettiğim şekilde erkek için emin adımlarla ilerliyor. Ha bu arada avcı, avının tuvalete gitmesinden istifade etrafa “ben bu kadınla değilim yanlış anlamayın, aslında boştayım” bakışları da fırlatmayı ihmal etmez. Ben de tabii bundan nasibi alıp Baileys’ime gömülme, telefonla konuşma numarası ya da ben aslında sizi değil arkanızdakileri dikizliyorum numarasını bol bol yaptım.
Sonuç mu? Kadın tuvaletten geldi ve adam kadını taksiye bindirmek için gidip bir daha hiç gelmedi. Ben çok eğlendim dün gece. Bu bahsettiğim mevzuların yarısından fazlası, birden fazla kişiyle başıma geldi. Hepsine Raid sineksavar sıktım gülümseyerek ve huşu içinde evime geldim. Bir Pazar klasiği olarak, ben annemle kıymalı börek yerken o kadının kendini başının etini yediğini düşündüm. Pehhh! Eski romantiklerden bir Haşmet, bir Reha bir de ben kaldım valla..

4.10.09

Yrm Ymlk

Sabah alarm çaldığı anda yarısında kapattım ve fırladım yataktan. Yarım bardak kahve içip çıktım evden. Kapının üstünü kilitledim, altını unuttum. Tek pabucumun bağcığına basarak bindim dolmuşa. Yolun yarısında oturdum. Kitabımın beşinci sayfasında da iniverdim. Yoldan bir kahve daha aldım. Şekerleri kasada bırakıp çıktım. Ofise yürüdüm sakin sakin bir sigara yakıp. Aniden telefonum çaldı ve sigaramı yarısında atıp hızlandım. Bu sırada yağmur bastırdı. Birkaç yudumdan sonra buz gibi oldu kahvem. Onu da savurdum bir çöp konteynerine. Islandım çok. Bir taksi çevirdim boş olan tek elimle. Bindim. Kısa sürede indim. Arkadan arabalar sürekli korna çaldığı için para üstünü almadım.
Merdivenleri ikişerli indim. Masama oturdum. Birkaç telefon konuşmasından sonra kahvaltı söyledim. Yarısı zeytin ezmeli diğer yarısı sürme peynirli simit. Bir parça yedikten sonra işe daldım. Simitler öylece kaldı. Çayımın şekerini bir saat sonra karıştırdım. Şekerler erimedi. Bir doğum günü mesajı atmak istedim, ama bir sürü mail geldi. Mesaj yarım kaldı.
Tuvalete girecek fırsat buldum. Tesadüfen Uykusuz buldum tuvalette. Bir sayfa okudum. Mutluluktan kendimden geçmişim. Kapıyı vurdular. Hüzünlü bir şekilde dergiyi yarıda bırakıp çıktım.
Bir ara gözüm camdan dışarıya takıldı. Hava kararmış. Günü, gündüzü, güneşi yine kaçırmışım. Çıktım işten. Yolda küçük bir çocuk mızıka çalıyordu. Onu dinledim. Parçanın en sevdiğim yerinde otobüs geldi. Bindim. Yolun yarısında oturdum. Ne dergi açtım, ne de kitap. Yollar bile kısalmış sanki. Bir anda evde buldum kendimi.. Duş aldım. Saçlarımı duruladım mı emin değilim. Annemle konuştum biraz. Yemek yaparken yarısında telefon çalmış. Sohbete dalıp dolmayı yakmış. Odama geldim öylece. Pijamamın üstü farklı altı farklı. Oturdum yatağın kenarına.
Çay demlemeye, hayal kurmaya, aşık olmaya, cesurca bağırmaya, basıp gitmeye korktum. Yarım kalır diye. Öylece durdum. Yarım yamalak. Bu yazıda sanki yetmedi içimdeki yarım kalan boşluğa. Sanki yarıda kaldı.