23.1.10

Kaybetmenin Dayanılmaz Hafifliği

İnsanlar kaybediyor. Her kaybettiğinde bu ders oldu diyor ve bir sonrakinde farklı bir nedenden yine kaybediyor. Sanırım sahip olduğumuz en masrafsız eğitim bu.
Kaybedeceğimizi bile bile, oyunlar oynarız bazen. Bana sonu olmayan bir tek şey gösterebilir misiniz? İşte bu yüzden mutsuzluktur en güzel oyun. Kaybettiğimiz de en çok sevindiğimizdir belki de. Her şeye sahip olamayız ki.. Bir insan her şeyin sonu olduğunu bile bile mutlu oluyorsa eğer, durup düşünmeli ve sonunda gelecek olan durgunluğu ya da mutsuzluğu da sevebilmeli. Çünkü her biten oyun yeni oyunların habercisidir..
Peki öyleyse gerçekten kazanan kim? Aslında kazanan yok.. Tanrı bile her gün kaybediyor. Hem de bizden çok..
O başıboş görünen sokaklar var ya, onların bile bir galibi var aslında. Gece bile olsa, sokak kedileri var belki de yarasalar belki de sarhoşlar.. Belki de sadece kaldırımlar.. Kaldırımsız kalacak kadar yenik bir sokak görseniz bile orada sadece karanlık olduğunu bilirsiniz ve karanlığın kazandığını ilan edebilirsiniz. Yalnızlık diye de bir şey yok, sadece sana benzeyenlerden kaçmaktır onun adı. kaçabilmektir belki de, kaybetmelerin güzelliklerindendir.
Öyleyse bile bile mi mutluyum ben? Farkında mıyım yoksa? Hayır bu da değil. Çünkü farkındalık; asla heyecanı olmayan bir oyundur. Nereye gittiğinizi bilirseniz, bazen buna engel olur bazense sadece sürüklenirsiniz. Farkındaysanız eğer, tanrının kaybedişi gibi bir şeydir sizin kaybedişiniz.. En kötü ihtimalle; kazanmayı kaybedersiniz. Tıpkı kendi yazdığınız bir bilgisayar oyununu oynamak, ya da senaryosunu yazdığınız bir filmi izlemek gibi. Bunlar kazanılamaz, çünkü biraz sonra ne olacağının farkındasınızdır. Yarını bilmeyi sevenlerden olamadım ben. Bildiğim şeylerle ilgilenmedim bu yüzden. Sadece düşünmek benimkisi, olasılıkları gözden geçirip kaybedeceğimi bilmek ve kaybetmeyi sevmek. Bence herkes kaybetmeye olan aşkı sayesinde sever sevdiği her şeyi. Bana kaybetmekten korkmadığınız bir saniye söyleyin! Gerçekten korkmamak! Yalnızlığı seven insan bile yalnızlığını kaybetmekten korkar. Kaybetmeyi, bazen kazanmak olarak nitelendirenler bile ölümüne korkar kaybetmekten.
Ne kadar garip değil mi? Biliyorum, yarın kaybetmeyi de kaybedeceğim, çünkü hayatımda belki de ilk defa; ben bugün kazanmış hissediyorum.
Bence herkes gözlerini açsın ve yarın yeni bir güne uyansın. Uyandığında fark edeceksiniz ki damağınızda hayattan bilmem kaç saniye daha kaybetmenin tadı var. Keyfini çıkarın!

2.1.10

Teyze Olmak I

Bu hayatta evlat olursun, kardeş olursun, arkadaş olursun, kuzen olursun, sevgili olursun, torun olursun.. Olursun da olursun.. Daha milimetrelerle hesaplanan bir şeyi, bu kadar sevmek, özlemle merakla beklemekmiş teyze olmak da.
Biricik ve delişmen ablacığın karnında bir şey büyüyor..Nasıl bir şey olacak? Neye benzeyecek? Beni sevecek mi? Büyüyünce ne olacak? Ne çok soru var kafamda.. Sonra o delişmen nasıl anne olacak? Gerçi yeri geldikçe size de annelik yapmıştır, hem de en hasını. Küçükken her ne kadar onunla çok eğlenseniz de az çektirmemiştir size. Yine de hep onunla olmak istenmiş, her korkutması eğlenceli ve her çaldığı patates kızartması, yaramazlık dolu günlerin vaadi olarak sineye çekilmiştir. Ama o ufak nazlanmaların sırası artık ona gelmiştir..
Teyze olmak, eczaneden alınan o test sonrasında “ben geliyorum” müjdesini alır almaz dünyayı bir kenara bırakıp, çığlıklar atmakmış. Bir anda hayaller kurmaya başlamakmış daha eli ayağı bile belli olmayan küçücük şeyle ilgili. Kendinize dair her şeyden vazgeçip en iyisini, en güzelini onun için istemek, aramakmış.. Adı olsun, biberonu, emziği olsun, iki hafta giyip atacağı giysisi olsun diye düşünmekmiş.. Halası da olsa amcası da olsa, herkese teyze anne yarısıdır di mi? Teyzeler daha çok sevilir di mi? Hem teyzeler daha yakındır, teyzeler süperdir?" diye zeka yüklü sorular sormakmış. Sahiplenmenin, kıskanmanın ne menem şeyler olduğunu öğrenmekmiş şimdiden..
O üzüm tanesi kadarken kalbinin dakikada 150 kez attığını öğrenip, nabzının 250’ye fırlamasıdır teyze olmak. Ve nabzın her attığında onu düşünmek, hiç tereddüt etmeden gelecekle ilgili planlarına yeni birisini katmak, her şeyin ne kadar yalan olduğunu derinden anlamak, onun için dua etmek ve dört gözle geleceği anı beklemekmiş..

1.1.10

"Yeni"

İnsan “yeni” kelimesinin yenilik getireceğine inandığından ve hiç bir zaman yaşadıklarından tam anlamıyla memnun olamayan bir varlık olduğundan ve hep daha iyisini isteyip arzuladığından yeni yıla anlamlar yükler. Bu sebepten sanırım yeni yıla eğlenerek girmek ister. Halbuki önemli olan yıl içerisinde yaşanacaklardır, yani önemli olan yılın başı değil içeriğidir.
Yeni yılın olmazsa olmazları vardır ki bunlar muhakkak yapılır. Bunlardan biri geçen yıla dair analiz yapmaktır. İnsan hatırladıkça iyi ki de bunu yapmışım ya da bu salaklığı nasıl yapabildim der.
Bir diğeri ise, yeni yıldan bir şeyler istemektir ki, bunlar hep sağlık, mutluluk, rahatlık, huzur gibi soyut şeyler olur. Oysa ki, insan hatırlanmaya değecek anılar yaşamak istemelidir. Çünkü bir sonraki yıla girildiğinde, elde kalacak olan şey anılarından başka bir şey değildir.
Yeni yıla nasıl girersen, bütün yıl da öyle geçermiş derler ya.. Ben mutlu girdim. İçimdeki şüpheleri, korkuları, endişeleri, hata yapma olasılıklarını, ruhumu kontrol eden mekanizmaları attım bir gün için bile olsa bir kenara. Şöyle baktım etrafıma.. Ve kaçınılmaz son olarak bir çırpıda geçen o koca yılı değerlendirdim. Bu yıl ne çok şey yaşamışım, ne çok sıkılıp, ne çok eğlenmişim bir yandan.. Ne çok şey öğrenmişim bu hayata dair.. Ne büyük sürprizler beklemiş beni.. Ve ben birçoğuna ne de çok hazırlıklıymışım..
Hani, şu yaşımdan bu kadar gün aldım, şu olmama bu kadar ay var daha denir ya hep, sinir olurum ben.. Ben yeni yılla beraber dolu dolu bir 27 yaşıma adım attım.. Koskoca 26 seneyi geride bıraktım.. 50 dermiş gibi koskoca diyorum ya, çok şey sığdırdım ben bu yıllara çünkü.. Her günümün her saatine birilerini, bir şeyleri ekledim.. Hepsi de güzel günlere gebe olmak, değerli diyebileceğim dakikalar içinmiş.. Dökülen gözyaşlarına, kaybedilen kıymetli insanlara, verilen yanlış kararlara, kırılan kalplere rağmen..
Birçok insan tanıdım ya da tanıdım sandım, bilmiyorum.. Kimisi transit geçti hayatımdan, kimileri asırlık çınar oldu.. Kimileri ise kalıcı olacağının sinyallerini verdi son zamanlarda.. Güven verdi.. İsimleri düşünce aklıma ya da sıfatları gelince gözümün önüne, hepsine bir anlam yüklemiş olduğumu fark ettim.. İyisine de kötüsüne de değer verdiğimi anladım..
Hani insan yaşlandıkça anasını babasını daha iyi anlar, derler ya, doğruymuş. Ölümlü insanın ömrüne endekslediği madde değişimlerinin periyodik tutarlılığına kendince bulduğu kulp olan zaman, insana aslında çok şey öğretiyor. Neden yemekleri yavaş yediklerinden, neden her gün yürüyüş yaptıklarına, her gün mutlaka neden haberleri izlemek zorunda olduklarından, iç çamaşırlarını neden ütüleme ihtiyacı hissetmelerine kadar uzanan bu geniş yelpaze, hayata ve onlara ait ansiklopedik, ama şart olan deneyimlerimize emin adımlarla sahip olmamızı sağlıyor.
Bu hayatta evlat olursun, kardeş olursun, arkadaş olursun, kuzen olursun, sevgili olursun, torun olursun.. Olursun da olursun.. Daha milimetrelerle hesaplanan bir şeyi, bu kadar sevmek, özlemle merakla beklemekmiş teyze olmak da.. (Bir sonraki yazımın da ilk paragrafıdır) Biz böyle bir haber aldık bu yılın sonlarında.. 7 haftalık olmasına rağmen kalbi 150 atıyormuş. Ben onu düşündükçe benim ki 250.. Heyecanlıyım, sadece bekliyorum onu dört gözle..
Bir şarkı vardı..” Yeni bir aşk yeni bir iş yine gülecek bir sebep lazım….” Kendim için doğru olduğuna inandığım, doğru insanların yanında olduğumu hissettiğim için, çok radikal bir karar aldım ve yıllar sonra işimi değiştirdim. Bu, aslında bir gün de verilebilecek bir karar değildi, çünkü benim de herkes gibi hayallerim oldu, koskocaman hem de. Ben büyüdükçe onlar küçüldü, ama asla vazgeçilir olmadılar. Bazen insan işte risk alıyor gözünü karartıp, bazen de kendisini güvende hissetmek istiyor, bir yere ait olmak belki de.. Zaman içinde sırtını yaslayabileceğin insanların olduğu bir yerde çalışmak, orada bir şeyler üretmek daha büyük bir haz sanırım. Ve insanın yaşı ilerledikçe, başka bir tabirle yalnızlaşmaya başladıkça ve bu hayata gerçekten yalnız devam etmek zorunda olduğunu idrak ettikçe, o özgür kızı bırakmak gerektiğini de görebiliyorsun. O özgür kız, aslında senin beyninde dostum deyip, kalbinde kocaman bir yer açıp onu oraya gömüyorsun ve en sevdiğin çiçeklerle arada onu ziyarete gidiyorsun. Hepsi bu.
Yine bir sürü kitaplar okudum, şarkılar dinledim, sayfalar karaladım, yine çok konuştum, yine boş konuştum, çok güldüm, ağladım zaman zaman, kızdım birilerine, kimisine küstüm kimisini ise affetmiş gibi yaptım bu yıl.. Yine verdiğim sözlerin bir kısmını unuttum, ama söylemediğim birçok şeyi de yaptım.. Yine büyüdüm ve yine çocuk kaldım..
365 günde bir, numarasını bir arttırarak kontrat tazeleyen ezeli bir işçi olsa da bu yeni yıl ve o, her yenilendiğinde bizi biraz daha eskitse de, yeni yıl yeni yıl yeni yıl herkese kutlu olsun!..