25.11.10

Kırmızı Kapılı Evde Yaşayan Adama..

Bir kadın yalnız kalırsa ağlar, yemek yer, kedi besler, buzdolabını temizler, yürüyüş yapar ve zaman içinde toparlar. Ama bir adam yalnız kalırsa hastalanır. Başı zonklar, ne son günlere ne eskiye dayanan hiçbir şeyi hatırlamak istemez. Neye dokunsa canı acır, çünkü bütün güneş batımlarının içine garip bir nem kokusu siner, fi tarihinde okuduğu kitaplardan başını döndüren, midesine sancılar sokan cümleler dolaşır diline. Sonrasında hiç bir yere tutunamaz, kaybeden edebiyatı yapıyor terbiyesiz demesinler diye sustukça daha çok başı döner ve kendi kendisiyle konuşurken bulur ona da yabancı bir benliği. Kusmak ister, çünkü şehre uzaktan uzaktan bakmak artık eskisi gibi şiirsel ve felsefi laflar söyletmez ona..
Adamın yalnızlığı gök gürletir, yağmur olur yağar. Ve her yağmur damlasında kalabalıklaşır. Etrafında insanlar birikir. Şaşkın bakışlarını yalnızlığın yağmurunu yağdıran adama çevirirler. Bilge sözler beklerler ondan. Yedi iklim dört kıtadan duyanlar gelir ve hikmet ararlar yalnızlığı yağdıran adamda. Çoğaldıkça çoğalırlar ve yine yalnız kalabalıkları oluştururlar..
Öyle hastalıklı kalabalıklar içinde boğuluyoruz ki, artık “yalnızlık” kelimesinin anlamı bile kayboluyor. Sözlük anlamı, kendisine yabancılaşıyor. İnsanoğlu, bulutların da üzerine yükselmiş, ardından ayağı yere basan insansı kalabalığın şaşkın bakışları arasında önce ozona direnmiş. Sonra yaşanası bu dünyanın çekimine, ama yükseldikçe kaybolmuş. Hayal gücü biraz daha güçlü olanlar onu aya kadar takip edebilmiş. Sonrası malum, tarih olmuş..
Aslında biraz yalnızlık kimsenin zararına değildir. Biraz yalnızlık insana kendini gösterir. Değerlerini sorgulattırır. Dostlarını gözden geçirtir. Yetişemediklerini hatırlatır. Zamanı ziyan ettirenleri elekten geçirtir.
Yalnızlık her ademin elzemidir hayatta. Annem küçükken ''her şeyin fazlası zarardır'' derdi. Karpuzu çok yediğimde de, çikolataları lüp lüp götürdüğümde de, aşkı en derinde yaşadığımda da unutmuştum bu lafı. O kadar tatlıydı, o kadar güzeldi ki; geleceğin götüreceklerini kulak ardı ettim. Sonrası da kişisel tarih işte...Yalnızlık gibi. Nezleden kimse ölmez. Yeter ki kansere çevirme.
Bu yazı biterken de Joan Baez’den Amazing Grace çalıyor. Ama bu ağıttır demeyin, birazcık içime dokunuyor o kadar..

2 yorum: