26.11.09

Fransız Şarabı, Böcek ve Kafka

Saçma sapan duygusala bağlayabilirdim bugün. Yorgunum. Uykusuzum. Kocaman bir stadyumun ortasında gol atılmış da herkes sevinirken ben onları izliyormuşum gibi sanki. Şaşkınım. İnsanların yaşadığı hayatları, içlerinde barındırdıkları değerleri izliyorum. Anlamlandırmaya çalışıyorum. Bunun için zorlanmıyorum ama sanki bir tarafından, ucundan ya da köşesinden zarar görüyormuşum hissine kapılıyorum. Ve aynı sayı doğrusunda zarar veriyormuşum gibi.

Kendime yabancılaşmaya başladım birkaç zamandır. Aşırı bireyselleşmenin vermiş olduğu bir yanılsama bu. Geçici. Bir anda her şeyden uzaklaşıp da kendinle baş başa kaldığın anda ortaya çıkan bir tür sanrılar dünyası. Her gün geçtiğin sokağa, kafanı bile kaldırmadan yürümekle başlıyor. Ve bir sabah uyandığında kör olduğunu fark edip, yine de bunu garipsemeden, her şeyin yerini bilerek, giyinip, çıkıp aynı yolda ilerleyip, aynı köşeden dönebilmeyi ve aynı arabaya binmeyi getiriyor beraberinde.

Daha sen kendini tanıyamazken, insanların seni anlamasını bekliyorsun. Üstelik yanlış anlaşıldığın da buna şaşırıyorsun. Kendini kendine bir katman daha yabancılaştırıyorsun. Sonuç olarak, elimizde “öz” olarak tuttuğumuz şey nedir? Eğer toplumsal değer yargıları, ahlak kuralları gibi haller ise onlara yönelik bir şey değil söylemek istediğim. Ama eğer kast ettiğim şahsın ta kendisi ise, kendi öz varlığını oluşturup da bu öz varlığa mı yabancılaşması mesele? Yine sorular getiriyor beraberinde. Mesela bu öz varlık statik midir ki değişime uğradığında bir yabancılaşma hissediyoruz? Mesela Kafka’nın Dönüşümü’ndeki Gregor’un bir sabah uyanıp da kendindi böcek olarak görmesi, onun kendine yabancılaşması mıdır? Kendin kendine ne kadar kendinsin ki?-ki asıl soru bu sanırım.

Bu sabah uyandığımda kendimi böcek gibi hissettim ama bunun değişik dinamiklere bağlı olduğunu biliyorum. Kendim diye kabul ettiğin iyeliğin asla statik olmadığını biliyorum. Ve her yeni durum karşısında oluşan yeni kendime olan adaptasyonumun, aslında kendime yabancılaşma olmadığını, sadece belirli bir süre için alıştığım kendimin eskide kaldığını düşünüyorum. Kader denilen ucu sonsuzluk olan kavrama tutkuyla bağlıyım. Ve kendimin gerçekte irade çekişmelerinden ve çakışmalarından oluştuğunu öğrendim. Ortaya benliğimi çıkardığını anladım. Kendim olmaya çalışmanın ise asla durağan olmayan bir ivmede ilerlediğinin farkındayım. Dolayısıyla kendime yabancılaşma tabirini haddi zatında reddediyorum ve o böceği güzel bir Fransız Şarabının yanında meze olarak yiyorum. Ve bu yazının sonunda, ilk paragrafa başladığım yerde olmadığım için kendimi biraz daha seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder